ACI ÇEKİYORUZ

05 Ekim 2016 Diğer Yazıları 2344 -A+
ACI ÇEKİYORUZ

Arkadaşlar, tanıdıklar soruyor:

-Haberleri yaparken etkilenmiyor musunuz?

Serde efelik var, “Yok canım, alıştık artık” diyoruz. Halbuki etkileniyoruz mutlaka, ama gittiğimiz asayiş haberlerini sıradan bir iş olarak görmek durumundayız. Aksi takdirde haber yapmak güçleşir. Çektiğimiz her görüntü, her fotoğraf bilinçaltımıza işliyor, bazen “Bunları hiç haber yapmamak gerek” diye düşünüyoruz.

Nasıl bir ruh halindeysek, bir asayiş haberinin en ince ayrıntısının görüntülerini çekmek için birbirimizle yarışıyoruz.

Acı çekiyoruz!

***

Aslında en çok zorlandığımız, hiç yayınlamak istemediğimiz haberler, şehitlerimizle ilgili. Bu haberlerin birkaç boyutu var: Birincisi “Keşke hiçbir Mehmetçiğimiz şehit olmasa” fikri. Ki bu fikir son dönemde daha çok dile getirilmeye başlandı. Şehit haberlerinin ikinci boyutu ise, aslında vicdani bir sorun. Ulusal ajanslar, kendi aralarında “Gözyaşı haberciliği” rekabeti yaptıkları için, ulusal ajanslara görüntü ve haber akışı sağlamak sorumluluğunu taşıyanlar da bu rekabeti sürdürüyor.

Örneğin, bir askerin şehit olduğu bilgisi aileye verilirken, bilginin verildiği mekanda olmak istiyoruz. Neden? Çünkü biliyoruz ki orada ulusal televizyonların ve gazetelerin kullanabileceği görüntü ve fotoğraflar çıkacak.

Koşturuyoruz habire, acı haber peşinde.

Acı çekiyoruz!

***

Şehit haberleri, bununla sınırlı kalmıyor elbette. İlk bilgi verildikten sonra şehit cenazesinin defni de bültenlerde ve gazetelerde yer alıyor. Bu nedenle cenaze töreninin saati öğreniliyor, hemen gidiliyor şehit evine.

Aile izin verirse, evin içinden görüntü çekiliyor, ağlayanlar, dua edenler, ağıtlar…

Acı çekmeye devam ediyoruz!

***

Bir fotoğraf ilişiyor gözümüze. Şehit askerin ailesiyle birlikte olduğu, arkadaşlarıyla oynadığı, ya da birliğine tesliminin fotoğrafı. Detay vereceğiz ya görüntümüzde, o fotoğrafı kullanıyoruz. Ardına bıraktığı anıları düşünüyoruz, varsa fotoğrafın hikayesini öğreniyoruz. Hikayeyi anlatanın psikolojisini hiç düşünmüyoruz.

Acı çekiyoruz!

***

Şehit cenazesi geliyor eve. Aile feryat-figan… Haberciler ise en çok ağlayana çeviriyor objektiflerini, en çok bağıranın sesi duyuluyor kameralardan.

Acılarını bile mahrem yaşatmıyoruz, evlatlarını bu topraklar için verenlere, feda edenlere. İlle de bir şeyler söylesinler istiyoruz. İsyan etsinler, bağırsınlar, ağlasınlar. Ailenin, yakınların acılarına kendilerine yetiyor zaten, ama bize yetmiyor her nedense.

Hüzünlerini sessizce yaşasalar, yine rahat vermiyoruz. “Gözyaşlarını içine akıttı” gibi klişe cümlelerle geçiştiriyoruz, bu sefer.

Acı çekiyoruz!

***

Ve sonra, şehit cenazesi, cenaze namazı için cami avlusuna getiriliyor. Safta duranlara göz atıyoruz. Önemli biri var mı, o önemli biri de ağlar mı, dudakları titrer mi diye.

Sanki o an, şehidimizden daha önemli bir kişi varmış gibi.

Şehit yakınlarının cenazeye sarılışını takip ediyoruz. İçlerinden gelerek söyledikleri “Bir oğlum daha var onu da gönderirim”, “Kızın bana emanet”, 

“İçin rahat olsun aslanım” gibi cümleleri cımbızlayıp “habercilik şaheseri” koyuyoruz ortaya.

Acı çekiyoruz!

***

Bütün bu görüntülerden, fotoğraflardan sonra haberi yazıyoruz. Haberi de mümkünse acılı ve ağdalı, mümkünse yanaktan süzülen gözyaşına kadar yazmak gerekiyor ki, basın kuruluşlarında bu haber kullanılsın. Haber kuruluşları arasında mutabakat sağlanmadığı için, sadece “Hakkımızı helal ediyoruz” ve cenazenin taşınması görüntüleri yetmiyor bize. Yazdıkça yazıyoruz en hüzünlü dakikaları.

Acı çekiyoruz!

***

Aslında hiç memnun değiliz bu süreçten.

Bu kadar soğukkanlı yazdığıma bakmayın.

Böyle haberleri hazırlarken, böyle fotoğrafları ve görüntüleri çekerken içimiz eziliyor.

Kimimiz tutuyor kendini, kimimiz tutamıyor.

Etkisinde kalıyoruz ister istemez.

Yüreğimiz burkuluyor.

Acı çekiyoruz, acı “an”ları çekerken!

***

Bekleyeceğiz, umut edeceğiz.

Hiçbir Mehmetçiğin şehit olmadığı günleri.

Hiçbir gözyaşı haberinin, habercilik sayılmadığı günleri.